Hak Dini Kuran Dili Tefsiri (10 Cilt, Büyük Boy, Şamua)
%40İndirim
3.624,60 TL
6.041,00 TL
Stok Kodu
9180000001427
*344,16 TL den başlayan taksitlerle!!
HAK DİNİ KURAN DİLİ ELMALILI
M.HAMDİ YAZIR Hak Dini Kur'an Dili
Elmalı Tefsiri
10 Ciltli Şamua
Osmanlı ulemasının en önemli şahsiyetlerinden biri olan Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, ömrünü İslam dinine adamış; üstün yetenekleri, muhakeme gücü, dehâ çapındaki zekâsı, ilmi ve kültürüyle ün salmış büyük din alimidir. Süleymaniye Medresesi Müderrisliği vazifesinde de bulunan Elmalılı Hamdi, ilmi hizmetleri sebebiyle, Osmanlı nişanı ile ödüllendirilmiştir. Muhammed Hamdi, 1926'da yazımına başladığı, sabırla ve itinayla sürdürdüğü "Hak Dini Kuran Dili" adlı tefsirini, on iki yıllık uzun ve zorlu çalışmanın ardından, 1938'de tamamladı. Milletimizin Kur'an-ı Kerim'i daha iyi anlayabilmesi amacıyla yazılan bu eser, ilim çevrelerinin güven ve takdirini kazanan önemli tefsirlerdendir. 10 Cilt Hadis, Ayet ve Tefsirlerden Alıntılar Tamamen Tahricli. Rical, Alfabetik Fihrist ve Lügatçe İlaveli. Türkiyede Benzeri Bulunmayan Bu Şaheser, Artık Günümüz Türkçesinde İnsallığı karanlıktan çıkaracak ilahi mesaj, Elmalı M.Hamdi Yazırım Kuran tefsiri ile sizleri aydınlığa çağırıyor cumhuriyet döneminin en büyük tefsir çalışmalarından biri olması Prof.Dr.İsmail Karaçam Yrd.Doç.Dr Emin Işık Dr.Nusrettin Bolelli Abdullah Yücel tarafından yapılan bu sadeleştirmenin halen aşılamamış olması bu esere ayrı bir önem kazandırmaktadır.
- Kitap : Hak Dini Kuran Dili Elmalılı Kuranı Kerim Tefsiri
- Yazar : Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır
- Yayınevi : Azim Dağıtım - Eyüp Sultan Yayınevi Baskısı
- Etiket Fiyatı : 400 TL
- Kağıt - Cilt : 1. Hamur sarı şamua kağıt - 10 Lüks cilt
- Sayfa - Ebat : 6.150 sayfa - 17x24 cm , Büyük Boy
- Yayın Yılı : 2020 Son Baskı
- ISBN : 9786055508210
- Baskı : Gözden geçirilmiş ilaveli yeni baskı, Arapça Metin Bilgisayar Hattı
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
Eksiksiz tüm övgüler; âlemlerin Rabbi olan, hakkı batıldan ayırt ettiren, kitabı indir en Allah'a, salat ve selam da o indir ilen Kur'an'ı bizzat yaşayarak kendi hayatında gösteren, sınır koyma yetkisi kendisine verilen O'nun Rasulüne, ehli beyte ve ashabına olsun. Amin
Hadis, Ayet ve Tefsirlerden Alıntılar Tamamen Tahricli. Rical, Alfabetik Fihrist ve Lügatçe İlaveli. Türkiyede benzeri bulunmayan bu şaheser, artık Günümüz Türkçesinde.
İnsanlığı karanlıktan çıkaracak ilahi mesaj, Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır ın Kuran tefsiri ile sizleri aydınlığa çağırıyor. Cumhuriyet döneminin en büyük tefsir çalışmalarından biri olması; Prof. Dr. İsmail Karaçam, Yrd. Doç. Dr Emin Işık, Dr. Nusrettin Bolelli, Abdullah Yücel tarafından yapılan bu sadeleştirmenin halen aşılamamış olması bu esere ayrı bir önem kazandırmaktadır.
Mukaddime
İlâhî! Hamdini sözüme sertac ettim, zikrini kalbime mi'râc ettim, kitabımı kendime minhac ettim. Ben yoktum var ettin, varlığından haberdar ettin, aşkınla gönlümü bîkarar ettin. İnayetine sığındım, kapına geldim. Hidayetine sığındım lütfuna geldim. Kulluk edemedim, affına geldim. Şaşırtma beni, doğruyu söylet, neş'eni duyur, hakikati öğret. Sen duyurmazsan ben duyamam, sen söyletmezsen ben söyleyemem, sen sevdirmezsen ben sevemem. Sevdir bize hep sevdiklerini. Yerdir bize hep yerdiklerini. Yar et bize erdirdiklerini. Sevdir habibini, kâinata sevdirdin. Sevdin de hıl'at-i risaleti giydirdin. Makam-ı İbrahim'den Makam-ı Mahmud'a erdirdin', server-i asfiya kıldın, Hâtem-i enbiya kıldın. Muhammed Mustafa kıldın. Salât ü selâm, tahiyyât ü ikram, her türlü ihtiram ona, onun âline, ahbabına, ailesine, ashabına ve etbaına Ya Rab!
SUNUŞ
Kuran-ı Kerim, Allah Teala’nın, insanları karanlıktan aydınlığa çıkarmak için, Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v.)’e indirdiği ilahi bir kitaptır. 14 asırdan beri yüz binlerce şehit bu Kitab’ın hakimiyeti için kanlarını dökerken, yüzbinlerce alim de bu ilahi kelamı anlaşılması ve gönüllere yerleştirilmesi için, gönüllerde, zihinlerde Kuran’ın hakimiyeti için göz nuru dökmüşlerdir.
Elmalılı Hamdi Yazır da son dönemde yetişen en değerli alimlerimizden biridir. Cumhuriyetin ilk yıllarında kaleme aldığı ve ilim sahiplerinin takdirle karşıladığı " Hak Dini Kur’an Dili ” isimli tefsirini günümüz Türkçesine kazandırmak, gereken, hatta geciken bir görevdi. Bu görevi, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. İsmail Karaçam, Yrd. Doç. Dr. Emin Işık, Yrd. Doç. Dr. Nusreddin Bolelli ve Diyanet İşleri Bakanlığı İstanbul Haseki Eğitim Merkezi hocalarından Abdullah Yücel üstlendiler. Değerli hocalarımıza ve bu görevin yerine getirilmesinde emeği geçenlere teşekkürü bir borç biliriz.
Gönlümüzde, beynimizde ve hayatımızda Kur’an’ın gerçek hakimiyetinin tahakkuku duasıyla… Gayret bizden, tevfik ve hidayet Allah’tandır.
Azim Dağıtım
ÖNSÖZ
Yüce Allah, sözlerin en güzeli olan Kur’an’ı, okuyup anlamaları ve gereğince amel etmeleri için kullarına göndermiştir. Hz. Peygamber Efendimizden beri Kur’an-ı iyi bilenlerin ve doğru anlayanların, onu anlamakta güçlük çekenlere yardımcı oldukları, bunu bir görev ve ibadet saydıkları bilinen bir gerçektir. Bu anlayışla hareket eden İslam bilginleri, İslam tarihi boyunca, her asırda ciltler dolu su tefsir yazmışlardır. Ancak din ilimlerinde ortak dilin Arapça olmasından dolayı bu eserlerin hemen hepsi Arapça olarak kaleme alınmıştır. Onlardan faydalanabilmek hem Arap dilini iyi bilmeyi, hem de İslam ilimleri alanında belli bir seviyeye gelmiş olmayı gerekli kılmaktadır.
Tanzimatla birlikte iyice batıya açılan eğitimimiz, bir anlamda oradan gelecek düşünce akımlarına da kapılarını açmış oluyordu. Nitekim çok geçmeden bunun etkisi toplum hayatında kendini gösterdi. O zamana kadar hiç kimsenin şüpheye yanaşmadığını İslami değerler, İslam kültüründe mahrum, batı hayranı bazı yarı aydınlar arasında tartışma konusu edilmeye başlandı. Artık herkes İslam ve Kur’an hakkında ileri geri konuşuyor, kendince fikir yürütüyordu. Oysa İslami değerlere karşı yöneltilen tenkitlerin pek çoğu, Hristiyan misyonerlerini öteden beri İslam’ı yıkmaya ve yıpratmaya yönelik çabalarından kaynaklanan görüşlerdi. Yavaş yavaş ülke idaresinde ağırlıklarını hissettirmeye başlayan bu dışa bağlı kültürün zebunu olan sözlerin aydınların büyük çoğunluğu, bu görüşlere karşı verilmesi gereken ciddi cevapların neler olduğunu bilemedikleri gibi, ister istemez bu yıkıcı fikirlerin etkisinde de kalıyorlardı.
Bu manzara karşısında medreseler, asırlarca devam edegelen klasik eğitim sistemini sürdürüyor , onun mensupları kendilerini mümkün olduğunca bu tartışmaların dışında tutmaya çalışıyorlardı. Genel manzara böyle olmakla beraber, onlar arasında Elmalılı Hamdi Efendi gibiler, sırf kendi gayretleri ile medresenin kabuğu dışına çıkıp toplumda olup bitenleri görebiliyor, İslami gerçekleri savunmaya hem bu dış kaynaklı kültürün savunucusu aydınları, hem de halkı aydınlatmaya ihtiyaç olduğuna inanıyorlardı. Bu ihtiyaç gittikçe artan bir şiddette kendini gösteriyordu. Özellikle cumhuriyetin kurmasıyla birlikte memleketimizde tatbik edilen koyu bir laisizim anlayışının hakim olduğu meteryalist ve gayri milli eğitim sistemi, manevi değerlerden son derece yoksun bir neslin ortaya çıkmasının başlıca sebebi sayılmalıydı. Böyle bir neslin yakın tarihte ülke mukadderatına hakim olacağını düşünmek ve hatta her geçen gün bunun kötü örneklerini ayrık otu gibi birer birer ortaya çıktığını görmek bin; vatanını, milletini ve mukaddesatını canı gibi seven gerçek aydınların uykusunu kaçırıyordu artık İslam dininin, asrın gerektirdiği ve insanların ihtiyaç duyduğu seviyede anlatılması ve Kur’an’ın asrın idrakına söyletilmesi lazımdı. Hem de bu iş millete kendi dili ile yapılmalıydı.
İşte cumhuriyetin daha ilk yıllarında Kur’an’ın Türkçeye tercüme edilmesine ve kısaca da olsa bir tefsirinin yapılmasına karar verilmişti. Bu iş için kimin veya kimlerin görevlendireleceği hakkında uzun tartışmalar oldu. Büyük Millet Meclisi başta olmak üzere aklı eren kimseler bu işle ciddi olarak meşgul oldular. Nihayet zamanın Diyanet İşleri Reisi merhum Rıfat Börekçi ile yardımcısı merhum Ahmet Hamdi Akseki’nin tensip ve ısrarı ile tercümenin İstikbal Marşı şairi Mehmet Akif Bey’e, tefsirin de Elmalılı M. Hamdi Efendi’ye yaptırılması uygun görüldü. Bir müddet sonra şair M. Akif Bey Mısır’a gitti. Orada hazırladığı ilk tercümeleri Hamdi Efendi’ye gönderdi, ancak bunları beğenmediğini, bütün gayretine rağmen bu konuda başarılı olabildiğine inanmadığını da yazıyordu. M.Akif Bey daha sonra tercüme işinden kesinlikle vazgeçtiğini ilgililere bildirince Diyanet İşleri yetkilileri tercümeyi de yapması için Hamdi Efendi’ye teklifte bulundular. Ancak o da Kur’an’ın Türkçeye layıkı ile tercüme edilebileceğine inanmadığını bildirerek, yalnızca meal olarak tefsirden önce bir ilavenin konulabileceğini söyledi ve onun bu görüşü kabul edildi.
Dikkat edilirse hep meal tabiri kullanılmıştır. Bunun elbette özel bir anlamı ve önemi vardır. Yapılan meallerde Kur’an’ın cümle yapısına ve ifade tarzına aynen riayet edilmiş. Arapça kelimelerin karşılığında Türkçeleri konulmakla yetinilmiştir. Ayetlerin bu şekilde Türkçeye çevrilmesi ve Türk dilinin yapısına özen gösterilmemesi, daha o zamanlar bir takım itirazlara yol açmış ve bu tarz bir meal birçoklarınca beğenilmemiştir. Ancak merhum Hamdi Efendi’nin büyük oğlu Muhtar Yazır’ın, eserin ikinci baskısı için yazdığı önsözde de (15 Aralık 1959) belirtildiği gibi, o sıralarda Kur’an’ın namazda Türkçe okunması ve okutulması yolunda bir eğilim verilmiş ve bazı denemelerde yapılmıştı. Söz konusu eğilim Hamdi Efendi’nin inançlarına aykırı olduğundan, tercüme değil, özellikle meal içinde ısrar etmişti.
Elmalılı tefsiri , işte böyle çok yönlü uğraşmalar ve yıllar süren çalışmalar sonunda meydana geldi. Bunun Türkçe yazılmış tefsirler içinde erişilmez bir yeri ve bundan sonra da kolay kolay aşılmaz bir ilmi değeri bulunduğu kesindir. Eserin yazarına göre ancak harcadığı emeğin bir misli daha emek vermek suretiyle Kur’an’a doğru dürüst bir tefsir yazılabilir. Daha sonra ömrüm yetişmez ve bu eser yarım kalır korkusuyla birçok sureyi inceliklerine ve derinliklerine girmeden ve sözü uzatmadan kısaca tefsir edip geçtiği de bilinmektedir. Bununla beraber merhum tefsircinin gerekli gördüğü yerleri uzun uzadıya açıklamaktan ve çok yönlü ilmi ispatlara yer vermekten çekinmediği de açıkça müşahade edilir. Eserin çeşitli İslami ilimler, hatta modern ilimler ve fikirler acısından büyük bir bilgi hazinesi olduğu inkar kabul etmez bir gerçektir. Bu mükemmel eser birçok yönlerden bazı ufak tefek tashihlere de ihtiyaç göstermekteydi.
Bu cümleden olarak:
1-Eserin Dili: 1930’lu yılların diliyle kaleme alınmış olan eser, aslında o günün aydınları için bile ağır sayılabilecek bir ifade tarzına sahip bulunuyor. Yer yer konuşma dilini yansıtmasına rağmen, ilmi ve fıkhi izahlara girişilen yerlerde uslup oldukça ağdalı ve ağırdır. Oysa son elli altmış sene içinde Türkçe deki sadeleşme ciddi boyutlara ulaşmış,hatta bu alanda uçurum sayılabilecek aşırılığa gidilmiştir.sıradan aydınlar ve üniversite mezunları değil ,din ilimleri alanında öğrenim gören ilahiyat örgencileri bile eserin dilini anlayamamaktan yakınır olmuşlardır. Çünkü artık kimse "zevceyn beyninde” demiyor, ” karı koca arasında " diyor ve ”beyin” kelimesini de kafa üslubunu zedelemeden dilinin günümüz Türkçesine uyarlanması gerekiyordu. İşte bu yapılmaya çalışıldı.
2- Eserin Tertibi: Eserin ilk baskısında ve ondan sonraki ofset baskılarında ayetlerin asıllarına ve meallerine sıra numarası verilmemişti. Tefsire yardımcı olmak üzere başka surelerden alınan ayetlere de rakam verilmemişti. Bu ayetlerin çoğu zaman sadece metni konulmuş, fakat ne anlama geldiği mealen dahi açıklanmamıştı. Bütün bunlar eserden istifadeyi güçleştiriyor, hatta birçokları için imkansız kılıyordu. Oysa böylesine ciddi bir eserde ayet numaraları bulunmalıydı. Başka surelerden alınmış olan ayetlerin veya ayet meallerinin de yerleri gösterilmeliydi. Başka surelerden alınmış olan ayetlerin veya ayet meallerini de yerleri gösterilmeliydi. Bunlar da yapıldı. Ayrıca tefsiri yapılan bölümün daha iyi anlaşılması için başka surelerden alınan ayetlerden mealli verilmeyenlerin de mealleri verildi ve bunların tarafımızdan ilave edildiği belirtilmek üzere italık harflerle dizildi.
3-Hadislerin tahrici: Yine ilk baskıda ve onu takip eden baskılarda hadisler bazen metin olarak konulmuş, fakat Türkçesi verilmemiş. Bazen de Türkçesiyle yetinilmiş, metni ihmal edilmiştir. Oysa bu hadislerin hem asıl metinleri, hem de hangi hadis kitabında bulunduğu dipnotlarda gösterilmeliydi. Bunların da kaynakları gösterildi. Bu çalışmayı Yrd. Doç. Dr. Nusreddin Bolelli gerçekleştirdi.
4-Tefsir kaynakları: Bu zamana kadar yapılan baskılarda çeşitli tefsir kaynaklarından ve diğer eserlerden yapılan nakillerin yerleride gösterilmemiş sadece : " şu eserde diyor ki : " veya " filan zat diyor ki. " gibi ifadelerle yetinilmişti. Halbuki okuyucuya kolaylık sağlanması veya ilgi duyanların müracaat etmeleri açısından nakil yapılan yerlerin dipnotlarda gösterilmesi faydalı olurdu. Bunlar da imkanlar ölçüsünde gösterildi. Yaptığımız bu çalışmada tefsir kitaplarından yapılan nakillerin yerlerinin tespiti Abdullah Yücel tarafından gerçekleştirildi.
5-Tashih ve açıklama : Eserde yalnız meal olarak verilip açıklamaya ihtiyaç duyulan yerlerde gerekli açıklamalar yapılmış ve bunların tarafımızdan yapıldığını işaret edilerek dipnotlarda gösterilmiştir.
Ayrıca eserin sadeleştirilmesi esnasında, tefsire yardımcı olmak üzere başka surelerden alınan ayetlerin ait oldukları sure isimlerinden dalgınlıkla yanlış verilmiş olanlarda düzeltilmiştir. Bazı ayet metinlerinden görülen dizgi hataları da giderilmiştir. Yine bu cümleden olarak kelimelerdeki benzerlik ve anlayış farkından kaynaklanan ufak tefek yanılgılara işaret edilerek dipnotlarda gösterilmiştir. Bunların dışında eserin muhtevasına asla dokunulmamıştır. Çünkü dini ve ilmi sahalarda şöhret bulmuş olan eserlerin aynen muhafaza edilmesi büyük önem taşımaktadır. Buna da yeterince riayet edildi.
6-Rical, Fihrist ve Lugatçe : Eserde geçen özel isimlerin ve şahısların alfabetik bir fihrist içinde yer alması, artık ilmi eserlerde aranan ve vazgeçilmez bir ihtiyaçtır. Bütün özel isimlerin yer aldığı biyoğrafik bir fihristi ayrı bir cilt halinde sunmayı ve konu başlıklarını da içinde yine alfabetik sırayla vermeyi uygun bulduk. Ayrıca tefsirde geçen bazı kelime ve terimlerle ilgili bir lugatçe ilave ettik. Böyle yaptığımız takdirde eserden bütünüyle istifadeyi daha da kolaylaştıracağımıza inanıyoruz.
Yapmış olduğumuz bu çalışmalar esnasında bizlere yardımcı olan ve eserin sadeleştirilmesinde önemli katkıları bulunan Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim öğelerinden Yrd. Doç. Dr. Nedim Yılmaz , Prof. Dr. Muhsin Demirci, D. İş. Bşk. İst. Haseki Eğitim Merkezi emekli müdürü Mahmut Özakkaş (merhum) ve aynı eğitim merkezi hocalarından (halen Marmara üniversitesi ilahiyat fakültesi öğretim öğesi) Dr. İbrahim tüfekçiye teşekkürü bir borç biliriz.
Hedefimiz eserden istifadeyi kolaylaştıracak yolları açmak ve değerli okuyucularımıza yardımcı olmaktır. Çaba ve emek bizden muvafakiyyet Allah’tandır.
Elmalılı M. Hamdi Yazır
Elmalılı M. Hamdi Yazır 1294/1877 yılında Antalya'nın Elmalı kazasında doğmuştur. Babası, aslen Burdur'un Gölhisar kazası Yazır köyü halkından Numan Efendi'dir. Numan Efendi, küçük yaşta Yazır köyünden çıkıp Elmalı'ya gelmiş, orada okumuş ve "Şer'iye Mahkemesi" başkâtibi olmuştur. Hamdi Efendi'nin annesi, Elmalı âlimlerinden Mehmet Efendi'nin kızı Fatma Hanım'dır.
İlkokulu ve bugünkü ortaokula denk sayılan 'Rüşdiye'yi Elmalı'da bitiren Hamdi Efendi 1310/1892 yılında, dayısı hoca Mustafa Sarılar ile birlikte İstanbul'a gelmiş ve devrinin âlimlerinden Kayserili Mahmud Hamdi Efendi'den ders almıştır. İstanbul'daki diğer tanınmış hocaların da derslerine devam ettikten sonra, 1324/1906 tarihinde "Bayezit dersiamı" olarak icazet almıştır. Aynı yıl yapılan seçimlerde Antalya mebusu olmuş ve ikinci meşrutiyetin bu ilk meclisinde, özellikle 1293/1876 "Kanun-i Esâsî"sinin değiştirilmesinde mühim rol oynamıştır.
1327/1909 yılında Mülkiye Mektebi'nde 'Ahkâm-ı Evkaf ve Arazî' dersleri okutmuş ve yine aynı yıllarda Mekteb-i Kuzâtta Fıkıh dersleri vermiştir. Daha sonra Darü'l-Hikmeti'l-İslâmiye (Şeyhü'l-İslâm-lığa bağlı Yüksek Müşavere Heyeti) üyeliğine ve bir müddet sonra da başkanlığına tayin edilmiştir. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Evkaf Nazırlığı'nda bulunmuş ve bu sırada Ayan Meclisi üyesi olmuştur. Cumhuriyetin ilânı sırasında Mütehassisin medresesinde mantık müderrisi idi. Medreseler kaldırılınca evinde inzivaya çekilmiş, ilmî tetkik ve araştırmalarına devam etmiştir. Yirmi yıl kadar devam eden bu uzlet (yalnızlık) devresi, Hak Dini Kur'an Dili adındaki Türkçe tefsiri hazırlamasına imkan vermiştir. Tefsire başlamadan önce Mısırlı Prens Abbas Halim Paşa'nın teşviki ile Büyük İslam Hukuku Kamusu ile meşgul bulunuyordu. Bu eserle birkaç yıl meşgul olduktan sonra yarım bırakmış ve tefsiri yazmaya başlamıştır. Ayan üyeliğinin son yıllarında Fransızca'dan tercemeye başladığı bir felse-
fe tarihi kitabını tamamlayarak ilave ettiği önemli bir dibace (önsöz) ve diğer haşiyelerle birlikte Metalib ve Mezahib adıyla bastırmıştır.
Hamdi Efendi 1942 'yılı Mayıs ayının 27. günü İstanbul Erenköy'de Allah'ın rahmetine kavuşmuştur.
Eserleri:
I- Basılmış Eserleri:
1- Hak Dini Kur'an Dili adındaki Türkçe tefsir: Bu tefsir, Diyanet İşleri Reisliği tarafından yazdırılmış ve 1936 yılında basılmaya başlanmıştır. O tarihte 10 bin adet bastırılmış olan bu eserin kısa zamanda mevcudu kalmadığından yeniden bastırılmasına mecburiyet duyulmuş ve birçok defalar basılmıştır.
2- Metalib ve Mezahib: Bu eser, Fransız feylesoflarından Pol Jane ile Gabriyel Seay'in ortaklaşa meydana getirdikleri tahlilî felsefe tarihi kitabının tercemesidir. Bu eser, Babanzade Ahmed Naim Bey merhum tarafından, sonradan kaldırılmış olan İstanbul Dârü'l-Fü-nun'unda ders kitabı olarak okutulmuştur.
3- İrşadü'l-Ahlâf fî Ahkâmi'l-Evkâf: Bu eser müellifin, Mülkiye Mektebi'ndeki ders takrirleridir.
4- Elmalılı Hamdi Efendi'nin bunlardan başka, Sırat-ı Müstakim, Sebilür Reşad ve Beyanül Hak mecmualarında devamlı yazıları çıkmıştır. Aynı zamanda devrinin günlük gazetelerine de ilmî makaleler yazmıştır.
II.Basılmamış Eserleri:
1- Usûl-i Fıkh'a ait bir eseri,
2- Sûrî mantığa ait bir eseri
3- Yarım vaziyette bir hukuk kamusu
4- Tamamlanmamış bir divanı.
Hamdi Efendi, bunlardan başka, devrinin güzel sanatlarından olan hat ve mûsikî ile de ilgilenmiştir. Özellikle "Nesih" ve "Sülüs" yazılarda iyi bir hattat idi. Aynı zamanda hafız olduğu için alaturka mûsikînin çeşitli makamlarıyla ciddi bir şekilde meşgul olmuştur.
Orjinal baskının dili ağır ama sadeleştirilmiş bu eser okunması gerek.
Ta ki Kitabımızı öğrenmek için.
Fiyatı Daha uygun olabilirdi.