Hayatü's Sahabe Kutulu 4 Cilt, M. Yusuf Kandehlevi
HAYATÜS SAHABE Yusuf Kandehlevi Merve Yayınları
Ebu’l-Hasen Ali el-Hasenî en-Nedvî’nin Önsözü
Âlemlerin Rabb’i olan Allah Teala’ya hamdeder; Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’e, onun âl ve ashabına ve kıyamet gününe kadar onlara tâbi olanlara salât u selam getiririz.
Şüphe yok ki Hz. Peygamber’in ve sahabilerinin sîretleri (hayat hikâyeleri) ve tarihleri iman kuvvetinin ve din duygusunun en kuvvetli kaynakla-rındandır. Müslümanlar bugüne kadar bunlardan iman parıltısı almışlardır. Küllenen kalbler bunlarla alevlenmiştir. Kalbler maddî rüzgârların ve fırtınaların estiği alanda bulunduklarından çabucak sönerler. Kalblerinin sönmesi hâlinde de müslümanlar kuvvetlerini, etkilerini ve kendilerini diğer ümmetlerden ayıran özelliklerini kaybederek cansız bir ceset hâline dönüşürler.
Bu tarih, kendilerine gelen İslâm dâvetine iman ve onu kalbleriyle tasdik eden kahramanların tarihidir. Bu kahramanlar, Allah ve Rasûlü’ne dâ-vet edildiklerinde "Ey Rabb’imiz! Biz ’Rabb’inize iman edin!’ diye imana çağıran bir dâvetçiyi (Hz. Muhammed’i veya Kur’an’ı) işittik ve hemen iman ettik" (Âl-i İmran/193) sözlerinden başka şey söylememişler ve her konuda Hz. Peygamber’e destek olmuşlardır. Canları, malları ve aşiretleri onlar için pek fazla bir değer taşımıyordu. Allah’a davet yolunda her türlü meşakkati göğüslemeye hazırdılar. Bu uğurda acıları güzel telakki ediyorlardı. Bu davetin yakini kalblerine nüfuz etmiş, nefislerine ve akıllarına hâkim olmuştur.
Gaybe iman edip Allah ve Rasûlü’nü sevmelerinden dolayı kendilerinden hârikalar sâdır olmuştur. Onlar mü’minlere karşı (kendi aralarında) merhametli, kâfirlere karşı şiddetli idiler. Âhireti dünyaya, gaybı şuhûda (görünür âleme), hidâyeti de mal yığmaya tercih ederler; Allah’a davet hususunda çok titizlik gösterirlerdi. Gayeleri, insanları kula kulluktan Allah’a ibâdete sevkedip bâtıl dinlerin zulmünden İslâm’ın adaletine, dünyanın darlığından âhiretin genişliğine çıkarmaktı. Onlar beşeriyeti dünyanın süslerine ve mallarına önem vermemeye, Allah’a ve cennete kavuşmayı arzulamaya ve (müslümanları da) islâm yardımının ve hayırlarının doğusundan batısına, dağlarından ovalarına, engin vadilerine varıncaya kadar bütün dünyaya yayılması hususunda büyük gayret sarfetmeye sevketmek istiyorlardı. Bu yolda dünya lezzetlerini unutup istirahatlarından vazgeçtiler. Yine bu uğurda vatanlarını terkedip canlarını ve mallarının en hayırlılarını sarf ettiler, öyle çalıştılar ki nihayet din tam manâsıyla yerleşti; kalbler tamamen Allah’a yöneldi, îman rüzgârları kuvvetli, temiz ve bereketli olarak esmeye başladı. Tevhid ve iman, ibâdet ve takva devleti kuruldu; cennete rağbet arttı. Hidâyetin yeryüzünde yayılmasıyla insanlar gruplar hâlinde Allah’ın dinine girmeye başladı.
Onlann hâdiselerini tarih kitapları, haberlerim (yaşantılarını) da İslâm’ın divanları kaydetmektedir. Onlar her zaman için müslümanların hayatında yenilik ruhunun uyanmasına kaynaklık ettiler. Bunun içindir ki İslâm mücâhitleri, ıslahatçı ve dâvetçileri onlara (sahabilere) nisbet edilen bu hâdiseleri ve hikâyeleri nakledegelmişler; müslümanların gayretini uyandırma ve kalblerini iman ateşiyle tutuşturma hususlarında bunlardan yararlanmışlardır. Fakat öyle bir zaman geldi ki müslümanlar bu tarihe bakmaz oldular ve onu unuttular. Müslüman yazarlar, vaizler ve dâvetçiler son devir zahitlerinin, şeyh ve evliyalarının haberlerine yöneldiler. Kitaplarım bu zahitlerin, şeyh ve evliyaların kıssa ve kerâmetleriyle doldurdular. Halk bunlardan başka birşey okumaz oldu. Vaaz meclisleri, ders halkaları, kitap sayfaları bunlarla dolup taştı.
Bildiğimiz kadarıyla bu asırda ashab-ı kiramın haberlerinin ve yaşantılarının faziletini, sayfalar arasında gömülü bulunan bu ıslahatçı ve eğitici servetin İslâm daveti ve dinî terbiye hususlanndaki önemini ve kalbler üzerindeki tesirini kavrayanların ilki, (bu kitabın yazan Muhammed Yusuf Kan-dehlevî’nin babası) büyük ıslahatçı, meşhur İslâm dâvetçisi şeyh Muhammed İlyas KandehlevîMir. (Vefatı Hicrî 1363; M. 1944). Kendisi devamlı olarak bu konularla ilgili kitapları okuyor, okutuyor ve sonra da bunlan, anlatma veya hatırlatma yoluyla naklediyordu. Onun Hz. Peygamber’in sîretine ve ashab-ı kiramın haberlerine çok düşkün olduğunu gördüm. Bunlan talebe ve arkadaşlarıyla müzâkere ediyordu. Her gece içlerinden birisi bu hikâyeleri okuyor, o da diğerleriyle birlikte bunlan istekli bir şekilde dinliyordu.
Bunların yeniden gündeme getirilmesini, neşredilmesini ve müzâkerelerinin yapılmasını istiyordu. Onun (Muhammed Ilyas’ın) kardeşinin oğlu, büyük rau-haddis Şeyh Muhammed Zekeriya Kandehlevî, Urduca, orta büyüklükte bir kitap telif etti. Bu kitap sahabilerin yaşantıları hakkında yazılmış olup adı da Hikâyâtu’s-Sahâbe (Sahabilerin Hikâyeleri) idi. (Onun Evcezü’l-Mesâlik ilâ Muvatta-i Îmam Mâlik adlı bir kitabı daha vardır). Amcası onun bu kitabını görünce çok sevindi. Halkı Allah’ın dinine davet edenlere ve bunun için yolculuklara çıkanlara bu kitabı okumalarını ve müzâkere etmelerini tavsiye ederdi. Sözkonusu kitap bugün de, tebliğ yapmak ve Allah yolunda cihat etmek isteyenlerce okunması tavsiye edilen en mühim kitaplardan birisi olup dinî çevrelerde büyük kabul görmektedir.
Şeyh Muhammed Yusuf, babası büyük Şeyh Muhammed îlyas’ın mirasçısı olarak (onun vefatından sonra) tebliğ vazifesini omuzlarına aldı. Hz. Peygamber’in sîreti ile ashab-ı kiramın ahvâline olan iştiyakında da ona mirasçı oldu. Esasen hayatta iken babasına bu hikâyeleri ve dersleri siyer kitaplarından ve sahabenin hayatlarını anlatan eserlerden okuyan da oydu. Onun vefatından sonra da davet hususunda çok meşgul olmasına rağmen siyer, tarih ve tabakât kitaplarını mütâlâa etmekten geri kalmamıştır. Bildiklerimiz arasında sahabilerin haberleri ve hallerinin incelikleri hususunda ondan daha geniş bilgi sahibi olan birisi yoktur. Kendisi bu haberleri ve incelikleri her fırsatta nakleder, onlardan en güzel bir şekilde delil getirirdi. Bu haberleri en güzel şekilde derleyen de yine odur.
Konuşmalarında, yazışmalarında ve konferanslarında en çok bunları kullanırdı. Konuşmasının, insanları adeta büyüleyen sözlerinin kalbler üzerindeki tesirinin yegâne kaynağı bu tarihî hikâyeler ve doğru kıssalardı denilebilir. Kitleleri fedâkârlık yapmaya, başkasını kendi nefsine tercih etmeye, zorlukları önemsememeye, Allah yolundaki meşakkatlara göğüs germeye sevkeden de bu hikâyelerdir.
Onun zamanında Arap ülkelerine, Amerika’ya, Avrupa’ya, Japonya’ya ve Hint Okyanusu adalarına davet götürülmüştür. O sıralarda dâvetçilerin ve bu amaçla seferlere çıkanların okuyup aralarında müzâkere edebilecekleri; kalblerini ve akıllarını besleyecek, dinî duygularını coşturup yol gösterecek, canlarını ve mallarını Allah yolunda seve seve feda ettirecek ve onları Allah yolunda hicrete, yardımlaşmaya ve güzel ahlâka teşvik edecek büyük bir kitaba ihtiyaç vardı. Bu, öyle bir kitap olmalıydı ki onu okuyanların nefisleri gözlerinde, gölcüklerin büyük denizler, uzun boylu insanların da yüce dağlar karşısında küçülmesi gibi küçülmeliydi. Yine bunu okuyan müslümanlar amellerini azımsayıp Allah’a davet yolunda hayatlarını hiçe sayarak gayrete gelmeliydiler.
Allah Teâlâ, Şeyh Muhammed Yusuf Kandehlevî’ye bu büyük konuda davet faziletinin yanısıra böyle bir kitap telif etme faziletini de bahşetmek diledi. Halbuki kendisi ders vermekle, toplantılar düzenleyip irşad ve tebliğ amacıyla büyük yolculuklar yapmakla ve dışardan gelen heyetlerle meşgul olduğundan telif ve yazı hayatından uzak bulunmaktaydı. Bununla birlikte Allah’ın tevfîki ve yardımı ile ve bir de sahip olduğu olağanüstü gayretle telife de zaman ayırabildi. Böylece, çok zor birşey olan davetle telifi biraraya getirdi ve Allah’ın izni ve yardımıyla önce îmam Tahâvî’nin Meâni’1-Âsâr adlı kitabının şerhini Emâni’l-Ahbâr adıyla ve büyük ciltler hâlinde şerhet-meye, sonra da Hayâtu’s-Sahâbe adlı kitabı üç büyük cilt hâlinde yazmaya muvaffak oldu. Bu kitabında (Hayâtu’s-Sahâbe’de) siyer, tarih ve tabakât kitaplarında dağınık bir şekilde yer alan konuları derledi. Konulara Hz. Peygamber’in haberleriyle başlıyor; ikinci derecede de sahabilerin kıssalarına yer veriyordu. Bunların özellikle davet ve eğitimle ilgili olan; dâvetçileri ve eğiticileri ilgilendiren taraflarını ele alıyordu. Böylece bu kitap dâvetçiler için bir hatırlatma, Allah yolunda çalışanlar için bir azık ve bütün müslümanlar için de bir iman ve yakin medresesi oldu. Müellif bu kitabı sahabilerin haberlerinden derlemiştir. Ashabın, tek bir kitapta bulunmaları pek nâdir olan sîret, kıssa ve hikâyelerini bu kitapta biraraya getirmiştir. Bunu yaparken de birçok hadis, müsned, tarih ve tabakât kitaplarını elden geçirmiştir. Işte bunun içindir ki kitap sahabe asrını tasvir etmekte, onların (ashabın) hayatlarını, hasletlerini, ahlâk ve hatıralarını bizlere nakletmektedir. Kıssa ve haberlerin derlenmesi sırasında yapılan dikkatli araştırmalar kitaba da yansımış ve önün tesirini artırmıştır. Bütün bu özelliklerinden dolayıdır ki bu kitabı okuyan kimse kendisini iman, davet, kahramanlık, fazilet, İhlâs ve Zühd ortamında bulur.
Yazar : M.YUSUF KANDAHLEVİ
Çeviren : ALİ ARSLAN
Yayınevi : MERVE YAYINLARI
Kağıt Tipi : 1. Hamur
Sayfa Sayısı : 2120
Kapak Tipi : Lüks Cilt
Dili : TÜRKÇE
Ebat – Boyut : 185-245
Cilt : 4