Tasavvuf Risalesi, Ahmet Mahmut Ünlü, Cah
159,13 TL
Stok Kodu
9786059010207
*15,11 TL den başlayan taksitlerle!!
Ahmet Mahmut Ünlü
CÜBBELİ AHMET HOCA YAYINCILIK
Son ve ekmel din olan ve onbeş asırdan beri temel kaynakları Allah-u Tealâ'nın izniyle muhafaza edilerek bize kadar ulaşmış bulunan İslam Dini, kıyamete kadar insanları nura, hidayete ve kurtuluşa çağırmaya devam edecektir.
İnsanlar için dünya ve ahiret saadetinin kaynağı ve garantisi olan bu dinden, herkes, ona layık olduğu miktarda, samimiyeti ve gayreti ölçüsünde nasibdar olur.
Bu dünyada hedefini şaşırmadan, istikametini bozmadan yürümeyi başarabilenler için İslam Dini, hem bu dünyada, hem de âhirette saadet, selamet ve esenlik demektir.
İnsanların bu dünyadaki varoluş sebebi, Yüce Yaratan'a kulluk etmektir. Nitekim, yüce kitabımız Kur'an-ı Kerim'de, ""Ben, cinleri ve insanları ancak (bana) kulluk etsinler diye yarattım."" (Zariyat Sûresi: 56) buyurulmaktadır. Demek ki, insanların temel maksadı, Yüce Yaratıcı'ya kulluk vazifesini hakkıyla yerine getirmektir.
Bunun için Cenab-ı Hak (Celle Celâlühü), biz kul-larına olan merhametinin bir tecellisi olarak, tarih boyunca, insanları uyarıcı peygamberler ve hidayet kaynağı kitaplar göndermiştir.
Peygamberlerin ve kitapların gönderiliş maksadı da insanlara, unuttukları kulluk vazifesini hatırlatmak ve bu vazifenin nasıl ifa edileceğini bildirmektir.
İşte peygamberler silsilesinin son ve altın halkası olan Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz, bu kutlu elçiler kervanının sonuncusudur. O'nunla beraber peygamberlik dönemi de kapanmıştır, ilahî kitaplar dönemi de.
Artık kıyamete kadar gelmiş ve gelecek olan bütün insanlık, o Yüce Peygamberin getirdiği Kitap ve onun öğrettikleri ile yolunu aydınlatmak ve istikamet bulmak durumundadır.
Şüphesiz ki Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz, normal bir insan ömrü içerisine sığdırılabilecek en mükemmel ve fedakârâne çalışmayı yaparak ümmetine ve bütün insanlığa Allah-u Tealâ'nın emirlerini ve biz kullarından beklediklerini hakkıyla açıklamış ve vazifesini en mükemmel şekilde yerine getirerek Refik-i A'lâ'ya kavuşmuştur.
Artık O'ndan sonra bu ümmete dinini, Kitab'ı ve Sünnet'i, O'nun varisleri olan ulema öğretecektir. Zira Ebud Derda (Radıyallahu Anh) dan riva-yet edilen bir hadis-i şerifte Aleyhissalâtu Vesselam Efendimiz şöyle buyurmuştur:
""Alimler, peygamberlerin varisleridir."" Şu halde dinimize ait herhangi bir meseleyi kendimiz bizzat çözemiyor isek, yani ulema zümresinden değil isek, peygamberlerin varisleri olan ulemaya gitmeli ve çözümü onlardan sormalıyız. Tarih boyunca müslümanların tavrı hep böyle olagelmiştir. Bunun için idareciler ve hükümdarlar ulemaya büyük ehemmiyet (önem) vermişler ve cemiyetin salahının da fesadının (toplumun düzelmesinin de bozulmasının) da ulemaya bağlı olduğunun şuurunda bulunarak ilmi ve alimi icabeden mevkiye çıkarmışlardır.
Ne zaman ki teşbihin ipi koptu, imamesi kayboldu ve taneleri dağıldı, işte o zamandan beri İslam Dünyasında korkunç bir başıboşluk ve dağınıklık meydana geldi.
Alim-cahil birbirine karıştı; edeb kayboldu, ahlak tefessüh etti (bozuldu), zühd ve takva ölçüleri hatırlanmaz oldu. Kalpleri dünya hırsı ve nefsanî istekler kapladı, ahiret unutuldu. Sevgi-saygı kalktı, kardeşlik bağları koptu. Tam bir âhir zaman manzarası hakim oldu.
Bu hercümerc (kargaşa) içinde Kur'an-ı Kerim'in ve Sünnet-i Seniyye'nin hüküm ve hakikatini yakalamak, doğruları yanlışlardan ayırmak ve insanlara aktarmak adeta akıntıya kürek çekmek kadar zor, ama bir o kadar da zaruri ve mes'uliyetli bir iştir...
Günümüzde İslam adına söz söyleme mevkiinde olan-olmayan herkesin İslam adına konuştuğu acı bir gerçektir. Birkaç kitap karıştırmak, dergi ve gazete sütunlarında neşredilen yazıları takip etmek, sanki insanımıza İslam Dini hakkında hüküm verme selahiyeti (yetkisi) bahşediyormuş gibi, artık her ferdin kendisine göre bir doğrultusu var. Adeta herkes herşeyi biliyor, herkes, her konuda doğruyu sadece kendisinin bildiğini düşünüyor.İslam Dini ile ilgili her konunun, olur olmaz her yerde ve doğru yanlış demeden herkesle konuşulduğu, tartışıldığı böyle bir ortamda gerçekler ile yalanların, doğrular ile eğrilerin birbirine karışması da tabiidir.
Hiçbir İslamî saha kalmadı ki, hakkında büyük bir gayretkeşlikle şüphe uyandırılmasın. Kur'an-ı Kerim hakkında tartışmalar yapılıyor, Sünnet-i Seniyye tartışılıyor, Fıkıh, Tefsir, Kelam münakaşa konusu yapılıyor.Tabii Tasavvufun da bu tartışmaların dışında tutulması beklenemezdi.
Tartışılan ve tartışıldıkça insanların gözünde (tartışanlar ehil kimseler olmadığı için!) kadr-ü kıymetleri adeta küçülen bu İslamî müesseseler arasında maalesef ki Tasavvuf inkardan en büyük payı almıştır.
Tasavvufun ilgi alanına giren meseleler meyanında (arasında) öyleleri var ki, insanlar, iki ucu keskin bir kılıçla oynadıklarının farkında olmadan, başkalarını tenkid ederken, kendi ayaklarının kaymasına yol açıyorlar.İtikad ile ilgili olan böyle meselelerde temkini ve ölçüyü hiçbir zaman elden bırakmamak icabettiğini unutuyorlar.
Maksadı, nefis tezkiyesi ve ahlak tehzibi (huyları düzeltmek) olan; insanları, bu dünya hayatında nefsin ve şeytanın binbir tuzağına düşmeden salimen hedefe ulaştırmaktan başka bir amaç gütmeyen Tasavvuf erbabı hakkında yerli yersiz yapılan itham ve karalamalar karşısında böyle bir çalışma yapmayı bir vazife bildik.
Bu kitabın hazırlanış amacı, Tasavvufu bütünüyle tanıtmak ve anlatmak değildir. Bu maksatla yazılmış bol miktarda eser zaten vardır. Bizim burada yapmak istediğimiz, Tasavvuf denilince akla gelen münakaşalı konuları ele alıp, bu konularda hakikati ortaya koymaktır.
RisaledeTakip Edilen Usûl
1-Ele aldığımız her meselenin, önce lügatve ıstılah anlamlarını izah ettik.
2-Sonra Kur'an ve Sünnet'ten o meseleyedelalet eden nass (delil) leri zikrettik.
3-Selef-i Salihin (Geçmiş büyükler) in omesele hakkındaki görüşünü veya o mesele ileilgili durumunu zikrettik.
4-O mesele hakkında günümüzde yapılan ve geçmişte yapılmış münakaşaları, Soru-Cevap tarzında ele aldık.
5-Ele aldığımız her meselede gerek delilleri, gerekse kavilleri, aslî kaynaklarına havale ettik ve kaynaklardaki yerlerini gösterdik.
6-Ele aldığımız konularda zikrettiğimiz hadis-i şeriflerin, zayıf veya uydurma rivayetler olmamasına dikkat ettik. Tasavvuf büyüklerinin kitaplarında, Hadis ulemasının zayıf veya uydurma dediği bir kısım rivayetler bulunduğu herkesin malumudur.Biz, her sahada, o sahanın kendi mütehassıslarının görüşlerine başvurulması icab ettiği düşüncesiyle, hadis-i şerifler konusunda da Hadis alimlerinin görüşlerinin dışına çıkılmasını doğru bulmadık.
7-Şimdiye kadar Tasavvuf hakkındayazılmış kitaplarda görmeye pek alışık olmadığımız birşeyi bu kitapta yapmaya çalıştık.
Belki bu kitabı farklı yapan bir özellik de şudur:Bilindiği gibi Tasavvuf karşısında yer alan ve Tasavvufu kabul etmeyen çevrelerin, görüşlerim delillendirirken sık sık başvurdukları ve istifade ettikleri iki şahıs vardır: İbn Teymiyye ve talebesi İbn Kayyım. Bu iki zat hakkındaki sözler oldukça uzun boyludur.Burada bunlarla iştigal etmeden şunu söyleyelim ki: Bu iki zatın Tasavvuf ile ilgili meseleler hakkındaki tavırları, sözünü ettiğimiz çevrelerin onları istismar ettiği ölçüde ve boyutlarda değildir. İbn Teymiyye ve İbni Kayyım, bir müessese olarak Tasavvufa karşı değildirler. Onların kitaplarının iyi tetkik edilmesi ile bu nokta aydınlığa çıkacaktır.Bu iki zatın Tasavvuf erbabı ile anlaşamadığı belli meseleler vardır. Bunları inkâr etmiyoruz. Hatta yeri geldiğinde Tevessül gibi meseleleri ele aldığımızda, onların görüşlerini de tenkit süzgecinden geçirdik. Fakat bu durum, onların Tasavvufa tamamıyla karşı olduklarım göstermez.Onların kitaplarını inceleyenler, başta Seleften Haris-i Muhasibî, Fudayl ibni İyâz, Ebu Yezid (Bâyezid)-i Bistamî, Cüneyd-i Bağdadî, Abdülkadir-i Geylanî gibi büyükler olmak üzere, birçok Tasavvuf önderinden övgüyle bahsettikleri, ele aldıkları Tasavvufî meselelerde onların görüşlerini ihticac amacıyla (delil olarak) kullandıklarım göreceklerdir.İbni Teymiyye ve İbni Kayyım'ın büyük yanlışları varsa da onlar bile bu günkü tasavvuf düşmanlarından daha insaflıdırlar.
8 - Başta da söylediğimiz gibi, bu kitap, Tasavvufu tanıtmak ve anlatmak maksadıyla yazılmadı. Maksadımız, münakaşa konusu yapılan belli başlı meseleleri incelemektir. Bu sebeple Tasavvuf çerçevesine giren pek çok konuya bu kitapta hiç değinilmemiştir.Bizim burada ele aldığımız konular: Tasavvufun tarifi, menşei, tarihçesi, Kur'an ve sünnet'den delilleri, ehli tasavvufun halleri gibi konulardır.Gayemiz, hakkın ortaya çıkması içindir. Tevfik Cenab-ı Haktandır.
Cübbeli Ahmet Hoca | Ahmet Mahmut Ünlü"
Bu ürüne ilk yorumu siz yapın!